
Chiang Mai’de Kelebek Olmak…
Chiang Mai’de kelebek olmak….
Yoğun geçen birkaç haftanın sonunda oldukça duygusal anlar yaşandı. Defalarca plan değişikliği yaparak Chiang mai’deki zamanlarını uzatan arkadaşlarım birer birer ayrıldılar. Bu son içkimiz, bu son yemeğimiz bu son dansımız derken hepsini tek tek uğurlamak zorunda kaldım. Henüz bir yalnızlık çekmiyorum her gün bir sürü insan geliyor gidiyor. Lakin oluşturduğumuz o küçük çetenin dağılmış olması bir daha bir araya gelemeyecek olma ihtimali oldukça moral bozucu diyebilirim.
Önce Martina’nın kendimi manastıra kapayacağım deyip gitmesi, Sonra Adam’ın Bangkok’a dönmesi ile başladı dağılmalar.

Geçen Cuma Kevin’in ayrılması ile hepimiz biraz zorlandık. Ama en son Steve ve Hal’de gidince şehir bomboş gelmeye başladı yalan söylemeyeceğim.

Max günlerdir aynı hikâyeden bahsediyor. Hepiniz birer kelebeksiniz hayatımda girip, eğlenip, bana kendinizi sevdirip sonra beni burada bırakıp gidiyorsunuz. Sanırım şimdi söylediğini daha iyi anlayabiliyorum. Gerçek bir gezgin olmak bunu gerektiriyor sanırım hep birilerinin hayatına girip sonra onları yapayalnız bırakıp ayrılıyoruz. Elbet onlarda bizde her gün yeni birileri ile baştan başlıyoruz. İlk günkü burukluklarımız yeniden iyileşiyor. Hop sonra yeniden ayrılıklar. Gerçek hayatta bu ne kadar yorucu olurdu kim bilir. Ama şuan sanki sürreal bir hikâyenin içinde gibiyiz. Kırılganlıklarımızda iyileşmelerimizde çok hızlı oluyor. Sanırım bu yola bunu bilerek çıkmış olduğumuzdan kaynaklanıyor. Hani diyoruz ya demirden korksak trene binmezdik diye…
Geçen hafta Jade gittiğinde bir daha görüşemeyeceğiz sanıyorduk. Ama işe bakın ki yokluğumuza 3 gün dayanabildi. Sabah onu hostelde gördüğümde ne kadar sevindiğimi anlatamam. Birbirimizde bıraktığımız etki, kurulan bağların ne kadar kuvvetli olduğunun ispatı gibi. Onun kırık Fransızcası ile İngilizce konuşmaya başladığında ortaya çıkan mimikleri, yemeklerden bahsederken ki tutkusu ve o kadar yemek düşkünü olduğu halde kopacak kadar ince bir bele sahip olması. Bir an sarılırken cidden incitmekten korktum.
Bu sabah iki güzel mesaja uyandım, Adam şehre geri dönmüş ve Martina’da ülkeden ayrılmadan son bir kez bizi görmek için yolda. Beni Laos’a birlikte gitmek için ikna etmeye çalışıyor. Ama henüz Tayland’dan ayrılmaya hazır değilim sanırsam. Ama yolda olduğumuz sürece bir yerlerde yine buluşacağımızdan eminim.
Herkes ve her şey küçük bir çemberin içinde gibiyiz. Yolda tanıştığınız herkes, daha önce yolda tanıştığınız başka biriyle mutlak tanışmış oluyor. Adam’la tanıştığımda sohbet ederken Bangkok’ta aynı kişiler ile tanıştığımızı öğrendim, Pedro ile konuştuğumuzda Kaya ile ülkenin güneyinde rast geldiklerini, Jade’nin Pai’de Giorgina ile tesadüfen tanıştığını… Bu hem çok büyüleyici hem de aynı enerjiye sahip insanların birbirini nasıl çektiği ile ilgili evrenin küçük bir oyunu gibi.
Bu hafta bir karar verip artık benimde kozamdan ayrılmam gerekiyor sanırım. Yoksa bende sürekli Max gibi hissedeceğim. Bu kadar çok insana ruhen bağlanmak güzel olsa da uzun vadede istediğim şeyin bu olmadığını biliyorum. Hala buraya yerleşmek ile yola devam etmek arasında gidip geliyor düşüncelerim. Bakalım kelebek uçabilecek mi?

